Elif Şafak - Kadınlara mahsus vazifeler
23.01.13
SOLDAN sağa, sağdan sola, Türkiye'de basılan gazete ve dergilerde kaç kadın köşe yazarı mevcut? Fikirlerini yazabilen, kamuoyuyla paylaşabilen hatun kişilerin sayısı nasıl da az. Bilhassa rakım arttıkça, kurumlarda yukarılara doğru çıktıkça belirgin bir şekilde azalmakta hemcinslerimin sesleri. Çeşitli eklerin editörleri, gazete/dergilerin genel yayın yönetmenleri arasında kadınların oranı hâlâ o kadar düşük ki.
Basınımız, genel hatlarıyla ülke gerçeğini yansıtmakta. Yani erkek egemen. Sadece niceliksel değil, niteliksel olarak da. Ben bugüne kadar bir tek kadın köşe yazarının yahut kadın akademisyenin veya kadın siyasetçinin çıkıp da "Erkeklerin vazifeleri şunlar, şunlardır" diye yazdığına ya da konuştuğuna tanık olmadım. Bizim neden aklımıza gelmez acaba? Tek şeritli bir yoldur bu. Biz kadınlar karşı cinse yönelik "öğretici" sözler etmezken, bazı (ya da nice) erkek yazarlarımız, kadınların toplumsal rolleri üzerine yukarıdan aşağıya yazmakta hiçbir beis görmezler. Demokrasisi henüz olgunlaşmamış ülkelerde kadınların had ve hudutları hep erkekler tarafından belirlenmek istenmiştir. Daha doğrusu, erkek elit tarafından. Modernisti de böyle yaklaşır meseleye, muhafazakârı da. İster "Batılılaşmak" adına, ister "gelenekleri korumak" adına. Şaşırtıcı bir benzerlik var muhafazakâr erkek elit ile modernist erkek elit arasında.
Ali Bulaç'ın yazısını üzüntüyle okudum. Kadınların birincil görevlerinin annelik ve ev hanımlığı olduğunu söylemekte. Ortada maddi bir zaruret yoksa kamusal alana çıkmamızı gereksiz addetmekte. Hatta bunu neredeyse tehlikeli buluyor izlenimine kapıldım; çünkü o zaman annelik ve ev hanımlığı itibarsızlaştırılıyor diye düşünüyor. Liberal kapitalist düzenin "kışkırtılmış" kadınlar yarattığını söylüyor. Aile içi şiddet gibi vahim ve kanayan bir yarayı bile cinsiyet rollerinin bozulmasına bağlamakta. Fatih Altaylı'nın haklı olarak altını çizdiği, Fatma Şahin'in haklı olarak dile getirdiği gibi bu yaklaşım Ali Bulaç'a özgü değil. Böyle düşünen ne çok erkek var, maalesef. Sokağa çıkıp sormanız yeterli. İnsan sadece düşünürlerden, hayatı düşünmek üzerine kurulu olan kalemlerden böyle laflar duyunca şaşırıyor.
*
Beni iki kadın büyüttü. Annem ve anneannem. 1970'ler Ankara'sı. Evlendiği zaman üniversiteyi terk eden annem, bir zaman sonra Fransa'dan boşanmış olarak, kucağında bir bebekle geri döndü Türkiye'ye. Ne diploması vardı, ne parası pulu, ne bir mesleği. Yapılabilecek en kolay şey onu hemen apar topar evlendirmekti; kadın kısmı, hele dul bir kadın kendi başına durmaz diye. Lakin benim "geleneksel" anneannem meseleye el koydu: "Ben bu bebeğe bakarım kızım, sen üniversiteye dön, bir an evvel derslerini tamamla, diplomanı al, mesleğine kavuş, sonuna kadar sana destek olurum." Böyle dedi, böyle yaptı Fahriye Hanım.
Türkiye'de anneannem gibi on binlerce, yüz binlerce kadın var. Kendileri okumadıkları halde kızlarını okutmak için canla başla didinen, kendileri ev dışında bir gün bile çalışmadıkları halde, anneliği de ev hanımlığını da "vazife" adına değil, seve seve gönülden yaptıkları halde, kadınlar için çalışmanın, kendi maaşlarını kazanabilmenin ne kadar önemli ve yaşamsal olduğunu gayet iyi bilen kadınlar... Kendilerine verilmeyen fırsatları kızlarına tanıyan cesur kadınlar.... Ali Bey'in görmediği kadınlar.
Peki Türkiye'de ne kadar mutsuz kadın var biliyor musunuz? Hadi daha açık soralım, ne kadar çok mutsuz ev hanımı var biliyor musunuz? Çocuklar büyüyüp, yuvadan uçunca yahut kendi ayakları üzerinde durup bağımsız olunca, kocalar zaten işte güçte kariyerinde, bu kadınların birçoğu ağır depresyonlar geçirmekteler. Kendilerini boşlukta bulmaktalar. Nice kabiliyetleri varken bunları açığa çıkaramamış olmanın üzüntüsünü taşımaktalar. Hep bir şeylerden vazgeçerek var olmanın, kadınlığı fedakârlıkla özdeşleştirmenin, kadınlara seneler sonra geri dönüşü sert oluyor.
Ben kadınlar arasında, hatun taifesinin o karmaşık ruh iklimini gözlemleyerek büyüdüm. Anneanneler, teyzeler, anneler... Okurlarımın çoğu kadın. Benimle hayat hikâyelerini çekinmeden paylaşan, uzun mektuplar yazan, kimi başörtülü, kimi başı açık; kimi muhafazakâr, kimi feminist, her telden her demden ve her yaştan kadın. Bizler eve kapatılmak istemiyoruz. Toplumsal hayatın her aşamasına katkıda bulunmak istiyoruz. Çalışan kadın olmak zor, evet. Bilhassa bizim gibi ataerkil toplumlarda, yani aile kurumunun sorumluluklarının kadın ve erkek arasında eşit dağılmadığı; kadının "içişleri bakanı", erkeğin "dışişleri bakanı" diye görüldüğü memleketlerde, hem anne hem evi çekip çeviren, hem dışarıda çalışan olmak iki misli, üç misli zor. Ama bunu başaran nice kadın var. Ve zorlukları azaltmanın yolu, bizleri gerisin geri eve göndermekten geçmiyor. Tam tersine, daha fazla kadının Türkiye basınında, siyasetinde, bürokrasisinde, eğitim hayatında, akademi dünyasında, iş dünyasında yer alması bu ülkeyi daha da güzel, daha da yaşanılası ve evet, daha barışçıl ve huzurlu bir yer kılacaktır.
|